8 Mart 2019 Cuma

   İKİ BEYİN TÜMÖRÜ BİR AMELİYAT

oguz-atay-listelist-98
                                                                          
Atay, 1976’nın sonunda önce grip olduğunu düşündü. İlaçlar baş ağrısını geçirmedi,
hatta bir süre sonra çift görmeye başladı ve kısa sürede beyninde iki tümör olduğu anlaşıldı.
Şikâyetlerinin müsebbibi tümörlerin alınması için 22 Aralık’ta Londra’da Royal Marsden
Hospital’daydı. İki tümörden yalnız biri alınabildi.
“Sevinmeyin, daha ölmedim”
Bir sene sonra 13 Aralık 1977’de arkadaşı Altay Gündüz’lerin evindeydiler. Sonrası
Gündüz’ün anılarından: Oğuz Atay bir ara banyoya gider. Bir süre çıkmaz. Bir sessizlik olur.
Seslenirler “Nasılsın Oğuz?” diye. “Sevinmeyin, daha ölmedim” karşılığını verir banyodan.
Sonra yine sessizlik olur. Bir şeyler ters gidiyordur. Gündüz kapıyı kırar. Oğuz Atay ölmüştür.

HAKKINDA AZ BİLİNENLER

– Babası 11 sene CHP’den milletvekilliği yaptı.
– Gençlk yıllarında karikatürle ilgilendi
-En sevdiği yazarlar Dostoyevski ve Kafka’ydı.
– İlk romanı Tutunamayanlar’ı ilk okuyan Vüs’at O. Bener’di.
– Tutunamayan kitabındaki karakterler aslında kendi hayatından arkadaşlarıydı.
– En büyük hayranlarından biri Orhan Pamuk’tu.
– Kısa film yönetmenliği de yaptı. Ancak çektiği film kayboldu.
– Kaybolan Günlüğü Marmara Üniversitesi’nden bir öğrencinin çantasından çıktı.
– Son sözleri “Sevinmeyin, daha ölmedim” oldu.
Ölüm onu Mecidiyeköy’deki arkadaşı Altay Gündüz’ün evinde yakalamıştır. Oğuz Atay banyodadır ve uzun süre çıkmaz, bu durumdan endişe duyan ev halkı seslenir ve “Sevinmeyin, daha ölmedim.” cevabının muzipliğiyle gülmeye koyulurlar. Aradan bir süre daha geçer ve Oğuz Atay dışarı çıkmaz. Bunlar yazarın son sözleridir
AHMET MÜCAHİT YILDIZ 
KÜYAHYA SBL    


KISKANÇ YAZAR OĞUZ ATAY
oguz-atay-listelist-1 
                                                     
Doğduğum zaman beni çok kıskandığını söylerler. Bana bohça dermiş, bakmış ki evden gitmiyorum ‘Alın bu bohçayı buradan, götürün artık, hâlâ niye burada duruyor’ demiş.” Kardeşi Okşan Ögel ağabeyinin kıskançlığını böyle hatırlıyordu…

    Atay bir de kardeşini kıskandığını saklamayacak kadar dürüsttü. İlkokulda öğretmen “Kardeşini          kıskanan var mı?” diye sorduğunda bir tek o parmak kaldıracaktı.
                                                        ŞAİRLER KOĞUŞU
1957’de üniversiteden sonra Ankara’da askerliğini yaparken Cevat Çapan ve Vüsat O. Bener ile tanıştı. Bu ikiliyle dostluğu Atay’ın yolunu edebiyatla kesiştirdi ve Sosyalist/Marksist eğilimli Pazar Postası’na dahil olmasını sağladı.Dergide imzasız yazıları ve çevirileri yayımlanırken Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Ceyhun Atıf Kansu, Ülkü Tamer, Ece Ayhan ve Atilla İlhan gibi isimlerle arkadaş oldu.
AHMET MÜCAHİT YILDIZ 
KÜTAHYA SBL 


ATAY'IN AŞKI
oğuz atay ile ilgili görsel sonucu
                                                                          
                                                                    
Oğuz Atay ‘Tehlikeli Oyunlar’ ve ‘Tutunamayanlar’ romanlarını Sevin Seydi’nin
desteğiyle yazar. Tanıştıkları dönemde ikisi de evli. Sevin Hanım’ın kocası Atay’ın çok yakın
arkadaşı. 1967 yılı Oğuz Atay’ın hayatının dönüm noktası. Yazdığı yazılar dergiler tarafından
reddedilir, eşi Fikriye Hanım’dan ayrılır, kurduğu şirket de iflas eder. Fakat bu süreçte Sevin
Hanım da eşinden ayrılınca ikilinin dostlukları sevdaya yelken açar. Atay’ın en büyük ilham
perisi belli olur. Hatta, yaşadığı hayattan ve Sevin Seydi’den izler taşıyan ‘Tehlikeli Oyunlar’
romanında Atay bu ilham perisi mevzusunda şu satırları kaleme alır: “Belki de bu satırların
yazarından ve onun kafasını sürekli meşgul eden senden başka gerçek bir varlık yoktur
ortada.” İkilinin dostluğu Atay’ın 13 Aralık 1977’de kanserden vefatına kadar devam eder.

EN HÜZÜNLÜ NOKTA
“Siz Fikriye Fatma Gürbüz’ü ömrünüz boyunca sevip…” Tarih 2 Haziran 1961,
Oğuz Atay’ın cevabı “Evet”ti. Altı yıl süren bu evliliğin mirası kızları Özge’ydi. O, 15
yaşındayken babası tedavi için İngiltere’ye gitti. Hasta yatağında üşenmeyip kızının
mektuplarındaki noktalama işaretlerini düzeltti. Son olarak Turgenyev’in Babalar ve
Oğulları’nı okumasını salık verip “Bitirince konuşuruz” diyecekti. O konuşma hiç
yapılamadı. Özge hep babasının ne düşündüğünü merak etti
                      AHMET MÜCAHİT YILDIZ 
 KÜTAHYA SBL 

ANNESİNİN OĞLU (OĞUZ ATAY)

oğuz atay ile ilgili görsel sonucu


Oğuz Atay, 12 Ekim 1934’te Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdu. Babası
Cemil Bey üç dönem CHP vekili ve savcıydı. Annesi Muazzez Hanım ilkokul
öğretmeniydi ve oğlunun kültürel altyapısıyla o ilgilenecekti. Zira babası bu konularda
ketumdu.
Babama Mektup’ta anlattığı gibi babası filmleri ve romanları uydurma
buluyordu. Bu yüzden Atay gençliğinde babasıyla epey çatışacaktı. O, naif, duygusal
yönleriyle annesinin oğlu olduğunu şöyle anlatıyordu: “Çünkü ben babacığım, biraz da
duygularımın ‘romantik’ bölümünü, sen kızacaksın ama annemden tevarüs ettim.”

                                        AHMET MÜCAHİT YILDIZ
                                        KÜTAHYA SBL

 KÖROĞLU’NUN YİĞİTLİĞİ
köroğlu kimdir ile ilgili görsel sonucu


 Bolu’nun en önemli efsanelerinden biri olan Köroğlu Efsanesi 16. Yüzyılda meydana gelmiştir.Babasının gözlerine mil çeken Bolu Beyinden intikam almak isteyen Ruhşen Ali yani  Köroğlu’nun efsanesidir.

      Bolu Beyi atları çok sever ve onlara ilgi gösterirmiş. Günlerden bir gün at çiftliğinin başındaki Yusuf Bey’den güçlü ve bembeyaz bir tay ister. Emri alan Yusuf Bey kendisini uzak diyarlara atar. Fırat nehrine doğru ilerlerken, nehrin yanında küçük,çirkin ve siyah bir tay görür.Bu şekilde nehir kenarında doğan tayların büyüyünce kar gibi bembeyaz, rüzgar gibi hızlı ve savaşçı bir at olduğunu bilen Yusuf Bey tayı hemen satın alır.Yusuf Bey beyine yakışır bir tay aldığı için mutlulukla konağa döner.Ama Konak’ta bu mutluluğu sona erer.Çünkü Bolu Beyi bu kara ve çelimsiz atı görünce çok kızar. O kadar çok Kızar ki Yusuf Beyin gözlerine mil çeker ve tayı vererek köyüne gönderir.Yusuf Bey bu olanları ailesine anlatır. Oğlu Ruşen Ali,babasının anlattıklarını duyunca intikam yemini eder.
     Zaman o kadar hızlıdır ki çirkin denilen tay, denildiği üzere savaşçı bir at olur. At bu hale gelirken Yusuf Beyin oğlu Ruşen Ali’de cengaver bir genç olur. Cesurluğu ile nam salar.
     Bir gün Yusuf Bey rüyasında Hızır’ı görür. Hızır rüyasında Aras nehrinde  3 tane köpük olduğunu ve onları içerse ölümsüzlük, yiğitlik ve şairlik gibi vasıflar kazandıracağını söyler.Uyanır uyanmaz rüyayı oğluna anlatarak yola çıkarlar.Aras nehrine geldiklerinde köpükleri aramaya başlarlar.Köpükleri ilk bulan Ruşen Ali,babasına haber vermeden köpükleri içer. Babası bunu duyunca biraz üzülür ama oğlunda ki intikam acısını ve hırsını hissedince mutlu olur. Bir müddet sonrada ölür.
      Babasının ölümünden sonra kaçakçılığa başlayan Ruhşen Ali’nin namı “Köroğlu” olarak anılır.Öyle cesaretlenir ki Bolu Beyi’nin konağının karşısına kale diker.Buradan bazı seferler düzenlerken Bolu Beyi’nin kardeşi Döne Hatunu kaçırıp evlenir.Daha sonra da Bolu’yu yakıp kavurur.En sonunda da Bolu Beyi’nin konağını ateşe vererek babasının intikamını alır.
     O günden sonra Bolu Beyi ara ara Köroğlu’nu yakalamak için çalışır ama başaramaz.Yıllar sonra Kıratı ismini verdiği atıyla ortadan kaybolur ve bize şair vasfı ile şiirlerini bırakır.

                                     YUSUF ADIGÜZEL 
                                     KÜTAHYA SBL

20 Ocak 2019 Pazar

İhan Berk ( Emrullah İlhan Birsen ) - Acının Tadı



Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasında İlhan BERK.
Şiirleri ve yaşantısı ile şiirin en ucunda duran, anlamı tamamen şiirden atan ve Behçet Necatigil’in deyişiyle “Şiirimizin Uç Beyi” bir şairi, İlhan Berk’i anlatacağım yaşam öyküsü ve şiirleriyle…
Ressamca şiir yazar, şairce resim yapan İlhan Berk… Resimleri sorulduğunda; “Benim tavrım bir ressam tavrı değil, bir şair tavrı. Şiirle bir ilgi kurmaya kalkarsak, şiir gibi bir anlık ’tan söz etmeliyim: Bir yaprak düşer gibi düşer bir dize bende; resim de öyle” der…
Ayhan Bozkurt’un anılarından dinliyoruz şairimizi:
“İlhan Berk Seyyah”. Ben böyle demeyi tercih ederim Türkçe şiirin bu büyük ustasının ismini. Sokağa adımını atar atmaz şiir başlardı onun için. Nesnelerin dünyasından şiir çıkarırdı. Sadece nesnelerin demeyelim, canlıların, bitkilerin dünyasını da ekleyelim. Bir seyyahtı o… Bir şiir değil, birçok şiir çıkarırdı gördüğü nesnelerden. Bakın bir şiirinde şöyle diyor:
“Bak­tım bir kaplumbağa suya uzanamıyordu suyu biraz öne çektim”
Yaşamadım ben, yazdım, okudum sadece.
Hayat ya yaşanır ya yazılır zaten.
Yaşasaydım yazmazdım…

Yavaş sessiz senin buyruğunda toplanır altın yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda dağılır buğday yavaş sessiz
Yavaş sessiz senin buyruğunda bölünür halkın ekmeği

Seninle hızla kararır bozulur ipek seninle hızla
Hızla düğümlenir bulanır su seninle
Körlenir seninle hızla emeğin tarihi

Ve seninle yavaş yavaş çıkar bakıra kuvarsa tunca yavaş yavaş
Acının uzun uzun yazılan adı.

Hesna Hanım ve Veli Bey’in altıncı ve son çocukları olarak dünyaya geldi İlhan Berk. Kurtuluş mücadelesinin verildiği yıllar, nitekim yoksullun süregeldiği bu sahada Berk ailesi de ne yazık ki almıştı yoksulluktan payını.  Babasının başka bir kadınla evlenip hayatlarından ayrılması kendinde derin bir etki oluşturur. Çocukluğum olmadı diye tanımlar babasının yokluğunu. Kendisini küçük bir yaşta bırakıp giden bir baba için belki de en zarif ve uygun olan bu ifadeyi ön görmüştü.
İlhan Berk için hayattaki en değerli varlık annesi idi. Duru göllere benzetiyordu annesini.


Yoksulluk, babasızlık, deli bir abla üstelik ablasını çıkan bir yangında kaybetmesi... Kendisinin asur içinde geçen hayatı kim bilir iktidar-ı hayatiyeyi yazım da bulmasına sebebiyet vermiştir.    
İlkokul beşinci sınıfta okul gazetesini çıkarma görevini üstlenmesiyle edebiyata ve şiire merakı artmaya başlamıştı. Bir kız vardı; çocuk kalbiyle çok seviyordu onu. Bütün şiirleri onaydı. Asur içinde olan hayatını yazarak hafifletiyordu. Yazmak onu sıkıntılarından kurtarıyordu adeta. Yoksulluk nedeniyle çalışması da gerekiyordu ve okula ara vermek durumunda kaldığı bir dönem oldu. Bir dişçinin yanında çalışıyordu; onun desteğiyle okulu bitirdi. İlhan, ailede okuyan tek çocuk olacak ve daha fazlasına da ulaşacaktı. Muhit Dergisinde Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiiri ile adeta büyülenmişti. 
Sonsuzluk”, “hülya”, “ateş”, “kızıl”  şiirlerinde en çok kullanmayı tercih ettiği sözlerdendi. Öğretmenlik yapmaya başlamıştı anacak sürekli iyi bir öğretmen olup olmadığını sorguluyor kendince iyi bir öğretmen olamadığının kanısına ulaşınca istifa etmişti. Antoloji, deneme, söyleyişi, otobiyografik anlatı üründe eserler vermesine rağmen tüm varlığını şiir yazmaya adadı. Kendisini daima şiirle bütünleştirmiş bir şairimizdir. Birçok şiirleri ve şiir kitaplarını okurlarına sundu.  
Yaşanmışlığa ve şiirlerine rağmen bir nokta koymak gerekiyor ne yazık ki. Hayat denilen bu yolda 90 yıl misafir kalan, arkasında güçlü eserler bırakan, hayatı boyunca yaşadıklarını eserlerine nükseden, yaşayamadığı hayattan ilham alan bir İlhan Berk göçtü bu dünyadan…

                                                                                                                        RABİA SOYLU
                                                                                                                       KÜTAHYA SBL

Faruk Nafiz Çamlıbel'in Allahaısmarladık Şiiriyle Vedası





Beş Hececiler topluluğunun temsilcilerinden olan Faruk Nafiz Çamlıbel, Türk edebiyatının önemli bir şairi ve daha önce iki kez evlilik yapmasına rağmen huzur bulamamış olan Şükufe Nihal Başar’a gönül verir. Şükufe Nihal Hanım yıllardır beklediği huzuru onda bulacağına inansa da kızına üvey bir baba istemediğinden kendisine defalarca evlenme teklifinde bulunan Faruk Nafiz Çamlıbel’in tekliflerini kabul edemez.
 Buna içerleyen Faruk Nafiz Çamlıbel, belki de onu kıskandırmak için başka bir kadınla ani bir evlilik yapar. Bu durumda Şükufe Nihal oldukça acı duyar, bu kırgınlık ve öfke ömürlerinin sonuna kadar sürer. Ancak ikisi de bu derin aşkla birlikte edebiyatımıza birçok ölümsüz şiir ve eser bırakırlar.
Bu aşkın bitişi üzerine Faruk Nafiz Çamlıbel’in kaleminden “Allahaısmarladık” şiiri dökülür:

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

                                                                                                       Münevver Selin Pala
                                                                                              Kütahya Sosyal Bilimler Lisesi