26 Aralık 2018 Çarşamba

ORHAN KEMAL’LE SICACIK BİR HAYAT



   
   Orhan Kemal ve ailesi Fatih’te küçücük bir evde yaşardı. Bir açılır kapanır masa ve eski bir radyoları vardı. Tek eğlenceleri bu eski radyo idi. Orhan Kemal’in hanımı Nuriye hanım oldukça emektar şefkat dolu bir kadın. Bir gün Orhan Kemal’in oğlu Işık, annesine ‘’Anne babamız parasız pulsuzdu. Fikirlerinden ötürü hapislere de girip çıktı. Evlenmeden önce varlıklı insanlar, sana evlilik teklifinde bulunmuşlar. Neden babamı seçtin?’’ diye sorunca Nuriye hanım şöyle bir durur ve duygu dolu  gözlerle  evladına  bakarak  şöyle  der :
‘’Ben babanı çok sevdim’’
       Nuriye Hanım kocasının zor zamanalarında ailenin kahramanıdır. Bu örnek insan mücadeleci ruhuyla eşine ilham kaynağı olmuş, Orhan Kemal Cemile romanında ondan şöyle bahsetmiştir:
 “Dilinde hala bu türkü, alnında ter tomurcukları… Bu tomurcuklar gittikçe arttı, yuvarlak yanakları kızardı. Kendinden geçti, işe kendini öyle verdi ki… Hele çamaşırlardaki pire tersleri… Bu tersleri mutlaka çıkaracaktı. Terslerde inat ediyorlardı. Terslerin inadına Cemile’nin inadı daha baskın çıkmalıydı. Onları mutlaka çıkaracaktı. Hırslı hırslı eğilip kalktıkça belinden aşağılara inen kuvvetli örgüleri hopluyor, tokasından kurtulan kahkülü de gözüne girip duruyordu. Buna öyle sinirlendi ki… Bir ara kahkülü bileğiyle itti. Olmadı. “Dert” diye doğruldu. Hınzır kahkülü ıslak parmaklarıyla kıvırdı, öteki saçlarının arasına soktu, tokaladı.” (Cemile)
       Orhan Kemal hapse girdiğinde çocuklarıyla yaşam mücadelesini sürdüren Nuriye Hanım evlatlarının umudunu kırmamış, ‘’Okulunuzu okuyup bir yerlere geleceksiniz. Gerekirse emeğimle çalışır, sizi kimselere muhtaç etmeden okuturum’’ diyerek analık vazifesini hakkıyla ifa etmiştir.
      Işık evin en küçüğü olmasıyla biraz torpilliymiş tabi. Babası yatağın üzerine bir tane gofret koyar, çalışmasına ara verip biraz dinleneceği vakitlerde oğulcuğuna seslenir ‘’Işık, koş gel. Bak sana kuş ne getirdi.’’ dediğinde Işık yıldırım hızı ile yatağın üstüne atlardı. Babasının onu seyre daldığının farkında olmadan gofreti yer alüminyum ambalajdaki son kalıntıyı da iştahla yalardı. Sonra babasının elini öperek odadan çıkardı. Işık yıllar sonra babasının hikaylerini okurken ‘’Çikolata’’ isimli hikayeye rastladığında ‘’Bu hikayeyi yazdıran ben miydim acaba?’’ düşüncesiyle duygulandığını söylüyor ve ağabeyinden bir anektod aktarıyor: ‘’Babamın paralı mı, parasız mı olduğunu kapı vuruşundan anlardık. Melodik tıklatmayla kapıyı çaldığı zaman babamın ekonomik sıkıntısı olmadığını anlardık ama babam tok bir şekilde kapıya vuruyorsa, sıkıntılı bir durum olduğunu anlayan annem, ‘’Aman çocuklar gürültü yapmayın. Babanızı üzecek herhangi bir şey yapmayın’’ derdi.’’
       Orhan Kemal yazarlığından önce de üne kavuşmuştu zaten. Adana’nın en ünlü santraforuydu o. Ayağına gelen her top ağlarla buluşuyordu. Belki de bu yönüyle bütün yazarlardan ayrılmakta. Lakin ne futbolculuğu ne de babsının milletvekilliği onun geçim sıkıntısına çözüm olamadı. Hayatı boyunca ailesine ekmek götürebilmenin mücadelesini verdi. Arkadaşı Kemal Tahir’in onun melankolik yaşamını şöyle tanımlıyor: ‘’Şu insan soyu içinde Orhan Kemal kadar belaya, işkenceye, zulme dayanan çok az insan çıkmıştır bence. Senaryocular, en pespeye, aşağılık Avrupa romanlarından çaldıkları senaryoları Yeşikçam’da beşbine okuturken, Orhan ancak beşyüz lira alabilir alın teri, gözünün nuru o hikayelere… Çünkü Yeşilçam esnafı, polisin, hükümetin Orhan’ı sevmediğini bilir.        
Sonuç:     
Yazarlar, özellikle Orhan Kemal gibi toplumcu gerçekçi yani toplumsal yaşamdaki aksaklıkarı ve çelişkileri , dar gelirli insanların problemlerini kaleme alan yazarlar, genel itibariyle roman karakterlerini ailelerinden, arkadaş ortamından ve içinde bulundukları toplumun fertlerinden seçerler. Bu düşünceyi destekleyen öreneklerden biri de Orhan Kemal’dir. Diğer yandan edebiyat tarihine baktığımızda adını altın harflerle kazıyan sanatçıların maddi ve manevi bunalımlar yaşadığını ve bu bunalımların eserlere önemli ölçüde aksettiğini söylemek mümkün. Zaten edebiyat aracılığıyla biz, yaşanılan olayların ruh dünyamızdaki yansımalarını dışavurma eylemini gerçekleştiriyoruz. İşte bu sebepten dolayıdır ki edebiyatın neşet ettiği kaynaklar varoluş(egzistansiyalizm) gayesini idrak çabası ve yaşamın zorlayıcı şartlarıdır. İkincisi Orhan Kemal nezdinde daha baskın olup eserlerinin temelini teşkil etmektedir.

AHMET MÜCAHİT YILDIZ
 KÜTAHYA SBL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder