Orhan Kemal ve ailesi Fatih’te
küçücük bir evde yaşardı. Bir açılır kapanır masa ve eski bir radyoları vardı.
Tek eğlenceleri bu eski radyo idi. Orhan Kemal’in hanımı Nuriye hanım oldukça
emektar şefkat dolu bir kadın. Bir gün Orhan Kemal’in oğlu Işık, annesine
‘’Anne babamız parasız pulsuzdu. Fikirlerinden ötürü hapislere de girip çıktı.
Evlenmeden önce varlıklı insanlar, sana evlilik teklifinde bulunmuşlar. Neden
babamı seçtin?’’ diye sorunca Nuriye hanım şöyle bir durur ve duygu dolu gözlerle
evladına bakarak şöyle
der :
‘’Ben babanı çok sevdim’’
Nuriye Hanım
kocasının zor zamanalarında ailenin kahramanıdır. Bu örnek insan mücadeleci
ruhuyla eşine ilham kaynağı olmuş, Orhan Kemal Cemile romanında ondan
şöyle bahsetmiştir:
“Dilinde
hala bu türkü, alnında ter tomurcukları… Bu tomurcuklar gittikçe arttı,
yuvarlak yanakları kızardı. Kendinden geçti, işe kendini öyle verdi ki… Hele
çamaşırlardaki pire tersleri… Bu tersleri mutlaka çıkaracaktı. Terslerde inat
ediyorlardı. Terslerin inadına Cemile’nin inadı daha baskın çıkmalıydı. Onları
mutlaka çıkaracaktı. Hırslı hırslı eğilip kalktıkça belinden aşağılara inen kuvvetli
örgüleri hopluyor, tokasından kurtulan kahkülü de gözüne girip duruyordu. Buna
öyle sinirlendi ki… Bir ara kahkülü bileğiyle itti. Olmadı. “Dert” diye
doğruldu. Hınzır kahkülü ıslak parmaklarıyla kıvırdı, öteki saçlarının arasına
soktu, tokaladı.” (Cemile)
Orhan Kemal hapse girdiğinde çocuklarıyla
yaşam mücadelesini sürdüren Nuriye Hanım evlatlarının umudunu kırmamış,
‘’Okulunuzu okuyup bir yerlere geleceksiniz. Gerekirse emeğimle çalışır, sizi
kimselere muhtaç etmeden okuturum’’ diyerek analık vazifesini hakkıyla ifa
etmiştir.
Işık evin en küçüğü olmasıyla biraz
torpilliymiş tabi. Babası yatağın üzerine bir tane gofret koyar, çalışmasına
ara verip biraz dinleneceği vakitlerde oğulcuğuna seslenir ‘’Işık, koş gel. Bak
sana kuş ne getirdi.’’ dediğinde Işık yıldırım hızı ile yatağın üstüne atlardı.
Babasının onu seyre daldığının farkında olmadan gofreti yer alüminyum
ambalajdaki son kalıntıyı da iştahla yalardı. Sonra babasının elini öperek
odadan çıkardı. Işık yıllar sonra babasının hikaylerini okurken ‘’Çikolata’’
isimli hikayeye rastladığında ‘’Bu hikayeyi yazdıran ben miydim acaba?’’
düşüncesiyle duygulandığını söylüyor ve ağabeyinden bir anektod aktarıyor:
‘’Babamın paralı mı, parasız mı olduğunu kapı vuruşundan anlardık. Melodik tıklatmayla
kapıyı çaldığı zaman babamın ekonomik sıkıntısı olmadığını anlardık ama babam
tok bir şekilde kapıya vuruyorsa, sıkıntılı bir durum olduğunu anlayan annem,
‘’Aman çocuklar gürültü yapmayın. Babanızı üzecek herhangi bir şey yapmayın’’
derdi.’’
Orhan
Kemal yazarlığından önce de üne kavuşmuştu zaten. Adana’nın en ünlü
santraforuydu o. Ayağına gelen her top ağlarla buluşuyordu. Belki de bu yönüyle
bütün yazarlardan ayrılmakta. Lakin ne futbolculuğu ne de babsının
milletvekilliği onun geçim sıkıntısına çözüm olamadı. Hayatı boyunca ailesine
ekmek götürebilmenin mücadelesini verdi. Arkadaşı Kemal Tahir’in onun
melankolik yaşamını şöyle tanımlıyor: ‘’Şu insan soyu içinde Orhan Kemal kadar
belaya, işkenceye, zulme dayanan çok az insan çıkmıştır bence. Senaryocular, en
pespeye, aşağılık Avrupa romanlarından çaldıkları senaryoları Yeşikçam’da
beşbine okuturken, Orhan ancak beşyüz lira alabilir alın teri, gözünün nuru o
hikayelere… Çünkü Yeşilçam esnafı, polisin, hükümetin Orhan’ı sevmediğini
bilir.
Sonuç:
Yazarlar, özellikle Orhan Kemal
gibi toplumcu gerçekçi yani toplumsal yaşamdaki aksaklıkarı ve çelişkileri ,
dar gelirli insanların problemlerini kaleme alan yazarlar, genel itibariyle roman
karakterlerini ailelerinden, arkadaş ortamından ve içinde bulundukları toplumun
fertlerinden seçerler. Bu düşünceyi destekleyen öreneklerden biri de Orhan
Kemal’dir. Diğer yandan edebiyat tarihine baktığımızda adını altın harflerle
kazıyan sanatçıların maddi ve manevi bunalımlar yaşadığını ve bu bunalımların eserlere
önemli ölçüde aksettiğini söylemek mümkün. Zaten edebiyat aracılığıyla biz,
yaşanılan olayların ruh dünyamızdaki yansımalarını dışavurma eylemini
gerçekleştiriyoruz. İşte bu sebepten dolayıdır ki edebiyatın neşet ettiği
kaynaklar varoluş(egzistansiyalizm) gayesini idrak çabası ve yaşamın zorlayıcı
şartlarıdır. İkincisi Orhan Kemal nezdinde daha baskın olup eserlerinin
temelini teşkil etmektedir.
AHMET MÜCAHİT YILDIZ
KÜTAHYA SBL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder